Updates:

Dost Yurdu Foruma Hoşgeldiniz...!!!

Aile Hayatı

Başlatan Dostyurdu, 19 Şubat 2018, 01:16:23

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Dostyurdu

1. Soru:

--Bir adamın kendisi Şafiî, hanımı Hanefî olsa, evinde hangi mezheb üzere ibadet etmeli? Bu karı-kocanın çocukları hangi mezheb üzere ibadet etmeli?


--Herkes kendi mezhebi üzere ibadet eder. Beraber oldukları zaman, hanım beyine uygun olarak hareket edebilir. Ama, fırsat olduğu zaman herkes kendi mezhebinin şartlarını yerine getirir.

Şafiî imamın arkasında Hanefî namaz kılabilir. Hanefî imamın arkasında Şafiî namaz kılabilir. Bu câizdir, bunda hiç tereddüt etmesinler.

Bu karı-kocanın çocukları, o çevrede cârî olan hak mezhebe ittibâ ederlerse, rahat ederler. Meselâ etrafta hep Hanefîler varsa, ona uyabilirler; hep Şafiîler varsa, ona uyabilirler.


2. Soru:

--Dokuz yıllık evliyim. Beyimle anlaşamıyoruz, dokuz yıldır yatağıma gelmiyor. Ne tavsiye edersiniz?


--Bu gibi şeyler olabiliyor. Müslümanlar evlilik hayatının vecibelerini bilimiyorlar. Kocanın karısına böyle bir ilgisizliği doğru değildir İslâm'da... Yoktur böyle bir şey!.. Kadının kocası üzerinde hakkı vardır, kocanın da kadın üzerinde hakkı vardır. Kadın da kocasını men etse, razı olmasa; onun da günahı vardır. Bunların izâle olması lâzım!..

Allah rızası için evleniliyor. Evlilikten maksat, hayırlı evlât sahibi olmaktır. Hayırlı evlât sahibi olmanın yolu da izdivac olduğundan, nikâh olduğundan, karı koca arasındaki ilişkiler olduğundan, bunların yapılmasına sevap verilmiştir İslâm'da... Sevap olduğu bildirilmiştir hadis-i şeriflerde... Böyle olması lâzım!.. Aksi de vebaldir, günahtır.


3. Soru:

--Hanımıma ders aldırmıştım, şimdi devam etmiyor. "Bana önceden söylemeden aldırdın." diyor, dersini yapmıyor. Müzik çalıyor. "İlâhi çal!" diyorum, çalmıyor. Sakalıma karışıyor. Ne yapmamı tavsiye edersiniz?


--Anlaşılan, İslâmî bakımdan zayıf bir kadın... Onu doğru yola getirmek için devamlı bir çalışma lâzım!.. Otoriter, ciddî bir çalışma gerekir. "Bak bu yaptığın yanlıştır, günahtır! Şu ayet-i kerimeye göre şöyle, bu ayet-i kerimeye göre böyle..." diye müşterek hayatlarındaki tecrübelerden, müşterek inandıkları bildikleri yerlerden deliller getirerek irşed etmeğe çalışmak lâzım!..

İyi insanlar arkadaşlık ederek, iyi komşularla gidip gelmek sûretiyle iyileşebilir. Onlardan görüp yavaş yavaş düzelebilir. Bu da bir çaredir.


4. Soru:

--Çeyizimde kristal cam, sırça mutfak eşyaları var, takımlar var... Lüks olduğu kullanmıyorum. Hepsini Allah yolunda değerlendirmek istiyorum. Fakat, annem çok kızacak. Ne yapmamı emir buyurursunuz? Annemi kırmak vebal olur mu?


--Çeyizinde gelmiş evde duruyormuş; dursun! Yeri geldiği zaman kullanarak değerlendirebilirsiniz. Kullanılan eşya olsun, fuzûli duran eşya durumunda olmasın!..

Annenizi kırmak vebal olur. Tabii, kırmamağa çalışmanız lâzım!..


5. Soru:

--Evli hanımın zînet eşyasından dolayı kurban kesmesi gerekir mi?


--Kurban kesmek için insanın nisab miktarından fazla malı olması lâzım. O anda altın kimin elindeyse, kim zengin durumundaysa, onun kurban kesmesi lâzım!.. Eğer altın hanıma aitse, hanım namına kurban kesilmesi lâzım!.. Beye aitse, beyi keser. İkisi de zenginse, ikisinin de kurban kesmesi lâzım!..


6. Soru:

--Mehrimi ve epey bir miktar altını, zor bir günde muhtaç olmamak için, evimizde saklıyoruz. Acaba bu düşüncemiz doğru mu?.. Allah yolunda tasadduk etmediğimiz için vebalde miyiz?


--Altın ve saire tasarrufların boş durmasından, atıl durmasından, değerlendirilmesi daha uygun olur. Ben bizim şirketlerin koordinatörlerine emir verdim. Dedim ki: "Bakın, kardeşlerimizden gelip bana müracaat edenler var, paralarını değerlendirmek isteyenler var... Paralarını değerlendirecek bir çalışma yapın!" dedim. İnşaallah o da yapılır.

Ama, şu anda da helâl yollarla işletme imkânları olduğu için, tutmak yerine onları değerlendirmek daha uygun olur.

İnsan zekâtını verince, cimrilikten kurtulmuş oluyor. Ondan sonrası fazilet oluyor. Verirse verir; vermezse sorumluluk kalkmış oluyor, zekâtı verdiği için...


7. Soru:

--Beş senedir evli olduğum hanımımı ve iki çocuğumu, kızın annesi dün ben işte iken evimden almış, götürmüş. Öne sürdükleri hiç bir konuda hakları da yok... Kızın babası ile görüştüm, "Meseleleri görüşerek halledelim!" dedim. O da kabul etti. Ancak, hanımımı ve çocuklarımı göstermediler. Herhalde uzaktaki bir akrabalarına götürmüşler. Emirlerinizi ve dualarınızı beklerim.


--Maalesef ahali müslüman ama, hareketleri İslâmî değil... Kızını, bir beye vermiş; artık o, damâdın emrindedir. Ordan onu çekip almağa hakkı yoktur kendisinin... Dâmadın hükmündedir, dâmâdın sorumluluğundadır. Onun emrindedir. Onu alıp götürmek, yanlış bir şey oluyor. Hem de meşrû bir sebep yokken, ufak tefek kırgınlıklar, kızgınlıklar, geçimsizlikler böyle şeylere sebep oluyor. Bu doğru değildir. Allah ıslah etsin...

Alıp götürenler yanlış bir iş yapmışlar. Bir yuva yıkmakta adım atmış oluyorlar, şeytana uymuş oluyorlar. Mümkünse, onlara haber iletin, dönsünler! Çünkü, yaptıkarı şey şeytanın sevdiği, Allah'ın sevmediği bir şeydir. Yanlış bir şeydir.

Eğer, herhangi bir şekilde dâmâdın onların hoşuna gitmeyen bir durumu varsa, onu da kendileri kararlaştırmasınlar. Çünkü, ölçüyü tam güzel yapamadıkları, kızı alıp götürmelerinden anlaşılıyor. Bir bilen müftüye, hocaya, alim kimseye sorsunlar; o ne derse, öyle yapsınlar!.. Aksi takdirde, çok büyük veballer yüklenirler.


8. Soru:

--Beyinden kardeşimin huzuru yok; dua eder misiniz?


--Aziz kardeşlerim! Kimse kimseye zulüm ve haksızlık yapmasın!.. Kardeş kardeşe yapmasın, karı kocaya yapmasın, baba evlâdına yapmasın!.. Çünkü ahirette bu münâsebetler hesaba katılmayacak, kişi olarak herkes birbirinden dâvacı olacak!.. Evlât babasından dâvâcı olabilir, karı kocasından dâvâcı olabilir... Binâen aleyh kimsenin hakkını geçirmemek, hiç kimseye zulüm ve haksızlık yapmamak prensibiniz olsun!..

Kocaysanız, karınıza zulmetmeyin!.. Babaysanız, evlâdınıza zulmetmeyin!.. Kuvvetliyseniz, âcize zulmetmeyin!.. Komşunuza zulmetmeyin!.. Gözünüzde küçümsediğiniz insana zulmetmeyin!.. Çünkü, Allah hesabını sorar. Adaletli olun, Allah adaleti sever.

Hadis-i Kudsîde buyuruyor ki Mevlâmız: "Ben kendime zulmü haram ettim, kendim zulmetmiyorum. Ey kullarım, siz de zulmetmeyin birbirinize!.." diyor.

Zulüm Allah'ın en sevmediği şeydir ve şiddetle cezâlandırır. Kocanın karısına zulmetmemesi lâzım, babanın evlâdına zulmetmemesi lâzım, komşunun komşuya zulmetmemesi lâzım!..


9. Soru:

--Küçük kardeşlerim benimle dargın... İllâ benim onların ayağına gitmem şart mıdır?


--Giden sevap kazanır. Dargın olandan elini ilk uzatan, selâmı ilk veren, dargınlığı izâle etmek için ilk davranan en çok sevap kazanır. Küçüklük büyüklük önemli değil, sevap kazanmak bakımından yapılabilir. Nefsi yenmek bakımından da, gitmek iyidir.


10. Soru:

--Bir erkeğe eşinin kızkardeşi nâmahrem midir; tokalaşmaları ve aynı odada oturmaları doğru mudur?


--Hayır, tokalaşamazlar! İki kız kardeşi nikâhta tutmak yoktur ama, aynı odada tek başına kalmaları mahzurludur. Efendimiz tarafından yasaklanmıştır. Gerek gelinin kocanın erkek kardeşiyle kalması, gerekse kocanın karısının kız kardeşiyle kalması tehlike doğurabileceğinden uygun değildir. Bir erkeğin mahremi olmayan bir kadınla bir odada yalnız kalması yasaklanmıştır İslâm'da...


11. Soru:

--Beyimin amcasını ziyaret edeceğiz. Yalnız amcası ve diğer akrabalarında haremlik-selâmlık yok... Beyim bulunduğu halde, onların yanında oturmamızın hükmü nedir?


--İlkönce, haremlik-selâmlığın olması gerektiğini fıkhen anlatmak lâzım!.. demek lâzım ki: Peygamber SAS Efendimiz, Fâtımatüz Zehrâ Validemiz'in yanına, sahabesinden bir kaç kişi ile gidiyormuş. Kapıya gelince:

"--Yâ Fâtıma kızım, yanımda birileri var; perdenin arkasına çekil!" buyurmuş.

O sahabe-i kirâm ki, ümmetin en yüksek mertebeli insanları... Yanında Peygamber Efendimiz var... Fâtımatüz Zehrâ Vâlidemiz de örtülüdür. Niye perdenin arkasına çekil dedi?.. Bu işin haremlik-selâmlık şeklinde olması gerektiğini gösteren bir misaldir.

"Bunun böyle olması lâzım, sevabı budur." diye söylenir. Ama, bu mümkün olmadığı zaman... Çünkü herkesi değiştiremiyorsunuz, bir takım mecburiyetler de oluyor. O zaman, nasıl trene biniyorsunuz, istasyona gidiyorsunuz, çarşıda pazarda geziyorsunuz; öyle örtülü olarak, yabancıların yanında durduğunuz gibi durabilirsiniz. Ama söylemek mümkün olur da söylerseniz, onlar da bilmiş olurlar. "Allah'ın hükmü buymuş amca, dayı..." filân diye söylemek lâzım!..


12. Soru:

--Enişte, amca, amca ve kardeş çocuklarıyla ailece, tesettüre riayet ederek beraber oturabilir miyiz?..


--Herkes haremliği selâmlığı anlamadığı için, örtülü olmak şartıyla, tesettüre riayet etmek şartıyla, böyle yakın akrabalarla bir arada bulunmak mecburiyeti olabiliyor. Bunu ben şöyle düşünüyorum: Kişi çarşıya çıkıyor, otobüse biniyor, sokakta yürüyor; onun gibi...

Tesettüre riayet edecek, mümkün olduğu kadar dikkat ederek, onlara da bunları anlatmağa çalışacak. mümkün olduğu kadar ayrı yerde oturmağa çalışacak ama, bazan da tam yapılamıyor. O zaman, örtülü olarak oturulabilir.


13. Soru:

--İslâmî konularda ailemde benden başka tavsiyede bulunacak kimse yok... Küçük kardeş ve ağabeylerime, kız kardeş ve yengelerime de emr-i ma'ruf nehy-i münkeri maalesef sadece ben yapmak durumundayım. Bu konularda daha faydalı söz söylemek, hem de mahremiyete riayet edip nefret ettirmeden sevdirerek, zorlaştırmadan kolaylaştırarak nasıl bir usül izleyeyim?


--Usûlü kendin söyledin aziz kardeşim!.. Sevdirerek, zorlaştırmadan, kolaylaştırarak, sıkmadan yapacaksın. Kendinden hiç taviz vermeyeceksin. Yumuşak yumuşak, güleç yüzle, "Allah'ın emri budur." diye anlatacıksın.

(Üd'u ilâ sebîli rabbike bil hikmeti vel mev'izatil haseneti ve câdilhüm billetî hiye ahsen) ayet-i kerimesi gereğince, mevizâ-i hasene ile, hikmetle, onlara yavaş yavaş, kızmadan, sinirlenmeden anlatmak lâzım!..


14. Soru:

--Ailemde çok değişik fikirlere sahib kişiler var... Bunlarla bir araya geldiğimde, aşırı tartışmalara giriyorum.. Gerçekleri anlattıkça aramızdaki bağ kopuyor, üzülüyorum. Nasıl bir yol izlememi tavsiye edersiniz?


--Bu işe devam edecek ama, üslûbuna dikkat edecek! Hakkı söylemeğe devam edecek, yumuşak yumuşak söyleyecek! Karşı tarafın kalbini kazanarak söyleyecek.

Münakaşadan sonuç hasıl olmaz. "Sen haklısın, ben haklıyım!.." filân gibi sözler iyi sonuç vermiyor. İnsanla önce dost olmak; edeble, sevgi ile, güzel ahlâkla kendisini kabul ettirmesi gerekiyor. Ondan sonra gerçekleri olgun bir tarzda, karşı tarafı da dinleyerek söylersen, delilleri yumuşak yumuşak gösterirsen, kabul edebiliyor. Uslûbunu emr-i maruf, nehy-i münker uslübuna getirecek, vazifeye devam edecek.

Üzülebilir. Üzülmesinin sevabı çoktur. Harbe katılmış da yara almış, gazi olmuş gibi sevap alır üzüldükçe... Onun için işe devam edecek ama, emr-i ma'rufu nehy-i münkeri büyük evliyâullah nasıl yapmışsa, şekli şemâili neyse ona dikkat edecek. Onların hayatlarını okusun, ona göre yapmaya çalışsın!


15. Soru:

--Bölgemizde erkekler hanımlarına çok kaba davranıyorlar ve bildikleri halde çoğu hakkını vermek istemiyorlar. Bu konuda ne tavsiye edersiniz?


--Böyle bir durum varsa, düzeltin! Olabilir. Bölgesel töreler olabilir. Meselâ kazaklık deniliyor. "Kazak erkek eve girdi mi, tabakları kırmalı, masayı devirmeli, perdeyi yırtmalı... Adam eve girdi mi, kadın tir tir titremeli, kaçacak delik aramalı!.. O zaman işte tam erkek olduğu anlaşılır." filân... Böyle şeyler oluyor.

Bunların aslı esası yoktur. Peygamber Efendimiz yapmamıştır. Peygamber SAS Efendimiz hanımlarıyla ne tür konuşmuşsa, nasıl muamele etmişse; nümûne odur.

Peygamber Efendimiz hanımlarını döğmemiştir. "Hanımlarınızı döğmeyiniz!" diye emri vardır. "İyi muamele edin, hakkını koruyun!" diye nasihati vardır. Hele hele birisinin hakkı ise, o hakkı vermemek zulümdür. Haklara riayet etmek esastır. Aman bu kanaati bertaraf edecek şekilde hakkaniyetli davranın!..


16. Soru:

--Yetim hakkı yemek kötü bir şey... Yetim yakının ise, evine gidip yemek yemek de buna girer mi? Onlar da darılıyorlar.


--Davet ederse, gidersin. Darılıyorsa, çok aşikâr bir şekilde gelmenizi istiyor. Yetim malı yemek demek, çocuğun aklı ermiyorken, mirastan kendisine kalmış olan malı, onun çocukluğundan yararlanıp yemektir. Yoksa, adam yetim olmuş ama malı var, davet ediyor. Kendisinin gönül huzuru içindeki bir ikramı haram değildir.