Kayıt Ol
 
Forumumuzda iyi vakit geçirmeniz dileğiyle

Allah'a İman
Okunma sayısı 1244 defa
19 Şubat 2018, 01:55:59
Allah'a Niçin ve Nasıl İnanırız
İmanın altı şartından birincisi Allah'a inanmaktır. Akıl sahibi olan ve erginlik çağına gelen her insanın ilk ve en önemli görevi, Allah'ın varlığına ve birliğine inanmaktır.
Çevremize baktığımız zaman, hiçbir şeyin kendiliğinden olmadığını görürüz. Güzel bir sanat eseri, bunu yapan bir sanatkârının bulunduğunu gösterir. Meselâ; kullandığımız saati yapan bir sanatkâr, oturduğumuz binayı yapan bir usta yok mudur? Şüphesiz ki vardır. Bunların kendiliğinden meydana geldiğini akıl kabul eder mi? Elbette etmez.
Öyle ise; çok ince bir plâna göre kurulan ve mükemmel bir düzen içinde işleyen uçsuz bucaksız kâinatı ve en güzel sanat eseri olan insanı da bir yaratan vardır. İşte bu yaratıcı, sonsuz güç ve kudret sahibi olan "Allah"tır. Evren, Allah'ın varlığını; evrende görülen ahenk ve mükemmel düzen de Allah'ın birliğini göstermektedir.
O halde, ilk görevimiz, bizi yaratan ve yaşatan Allah'a inanmak, O'na gönülden bağlanmaktır.
Özde, sözde, dilde, seste Allah bir!
Yer ettikçe can kafeste Allah bir!
Böyle geldik böyle gitmek dileriz
İlk nefeste son nefeste Allah bir.
Emin Ali SİPAHİ
Allah'a Şöyle İnanırız
Allah vardır ve birdir. Ondan başka tanrı yoktur.
Varlığının başlangıcı ve sonu yoktur. O, her zaman vardı, sonsuza kadar da var olacaktır.
Allah varlıklardan hiçbirine benzemez. O'nun eşi ve benzeri yoktur. Varlığı kendindendir. Hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şey O'na muhtaçtır.
Allah diridir, her şeyi bilir, her şeyi işitir ve her şeyi görür. Kalbimizden geçenleri de bilmektedir.
Allah irade sahibidir, diler ve dilediğini yapar. Onun kudreti sonsuzdur, her şeye gücü yeter.
Allah yaratıcıdır, dilediğini yoktan var eder, dilediğini de yok eder. Evrende ne varsa hepsini O yaratmıştır.
Allah harflere ve sese gerek olmadan söyler. Sözünü Peygamberlerine duyurmuş, emir ve yasaklarını bildirmiştir. Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim Allah'ın sözüdür.
Allah, merhameti sonsuz, bağışlaması bol Yüce bir varlıktır. Bize hayat veren, sayılamıyacak kadar nimetler bahşeden O'dur.
O, bizi yarattıktan sonra da yalnız bırakmamış, peygamberler göndererek dünyada ve ahirette mutlu olmanın nurlu yolunu göstermiştir.

Allah'a böyle doğru olarak inanan ve ona gönülden bağlanan insan, varlıklar arasındaki şerefli yerini almış, gerçek değerini kazanmış olur. Bu inanç, insanın kalbini her türlü kötü düşüncelerden temizler, iyi düşünce ve güzel huylarla süsler.
İnsan, hiç kimsenin görmediği yerlerde bile ahlâka aykırı davranışlardan sakınır. Çünkü, Allah'ın her şeyi gördüğüne ve bildiğine inanır. Allah'a iman, her türlü iyiliğin kaynağıdır.
Tevhid İnancı
İslâmın temeli, tevhid inacıdır. Tevhid, Allah'ın birliği demektir.
Kur'an-ı Kerim'de bu konu şöyle açıklanmıştır:
«Sizin Tanrınız, tek bir Tanrıdır. Ondan başka tanrı yoktur.» (3)
Evet Allah birdir, O'ndan başka tanrı yoktur. O, eşi, benzeri ve ortağı olmayan tek varlıktır. Doğmamış ve doğurmamıştır.
Gördüğümüz ve göremediğimiz bütün varlıkları yaratan, yoktan var eden Allah'tır. O, yaratıcı olarak da tek'dir. O'ndan başka yaratıcı yoktur. Allah, hiçbir kusur ve eksikliği bulunmayan, en üstün niteliklere sahip olan çok Yüce bir varlıktır. İbadet yalnız O'na yapılır. O'ndan başkasına ibadet edilmez. Tevhid (Allah'ın birliği) inancı ihlâs sûresinde şöyle açıklanmıştır:
«Deki o Allah birdir.
Allah Sameddir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey O'na muhtaçtır.)
O, doğurmamış ve doğurulmamıştır.
Hiçbir şey O'na denk değildir.» (4)
Allah'ın birliği inancı, kalbleri aynı amaç etrafında birleştiren, müslümanlar arasında birlik ve beraberliği sağlayan önemli bir güçtür.
Allah Sevgisi
Allah, bize görmek için gözler, işitmek için kulaklar, konuşan dil, çeşitli işler yapabilen eller ve yürüyen ayaklar vermiş; bizi akıl ve zekâ ile donatarak, varlıklar arasında çok üstün bir durumda yaratmıştır.
Sağlık ve mutluluk içinde yaşayabilmemiz için yeryüzünü çeşitli nimetlerle donatmış, teneffüs ettiğimiz havadan içtiğimiz suya kadar her türlü ihtiyacımız karşılanmıştır.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Allah'ın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz." (5)
İnsan, kendisine iyilik edenleri sever. Öyle ise, en çok sevmemiz gereken varlık, Allah'tır.
Çünkü O'nun bize olan iyilikleri sayılamayacak kadar çoktur. Biz de Allah'ımızı çok sevmeliyiz.
Sevgi, sadece sözle olmaz. İnsan, sevdiğine saygı gösterir, sevdiğinin hoşlanmayacağı bir şeyi yapmaz. Allah sevgisi, O'nun mübarek adını saygı ile anmak, bize emrettiği ibadet görevlerini seve-seve yapmak ve yasak ettiği şeylerden sakınmakla olur.

Böyle yaparsak, Allah da bizi sever ve dünyadaki nimetlerden çok daha fazlasını bize ahirette verir.
Bir insan için en büyük mutluluk, Allah'ın sevdiği kişilerden olmaktır.
ALLAH
Yeri, göğü yaratan,
Ağaçları donatan,
Çiçekleri açtıran,
Bir Allah'tır, bir Allah!
Doyuran her hayvanı,
Yaşatan her insanı,
Koruyan şu vatanı,
Bir Allah'tır, bir Allah!
Allah her yerde hâzır;
Ne yaparsam O görür;
Ne söylersem işitir;
Var'dır, Bir'dir, Büyük'tür.
Ben Allah'ı severim,
Her sözünü dinlerim.
Sabri Cemil YALKUT
Gerçek İman Sahibi Bir Genç...
Hazreti Ömer, halifeliği zamanında sütçülerin süte su katmasını yasaklamış ve bu emrini her tarafa duyurmuştu. Şehrin asayişini kontrol etmek için bir gece Medine'de dolaşırken yoruldu ve biraz dinlenmek üzere bir evin duvarına yaslandı. Evin içinde anne ile kızı arasında geçen şu konuşmayı duydu:
Anne:
– Haydi kızım: kalk da sütlere biraz su katıver.
Kız:
– Halifenin sütlere su katılmasını yasakladığını bilmiyor musun?
Anne:
– Evet biliyorum.

Kız:
– Öyle ise Halifenin yasakladığı işi nasıl yapabilirim?
Anne:
– Kalk da su koy şu sütlere, Ömer seni nereden görecek?
Kız:
– Ömer görmez ama Rabbim görür. Vallahi ben O'nun göreceği yerde yapmadığım bir işi görmediği yerde de yapmam.
Hazreti Ömer, bu konuşmaları dinledikten sonra evine döndü. İyi bir din terbiyesi görmüş bu yüksek ahlâklı fakir kızı oğlu Âsım ile evlendirdi. (6)
İşte Allah inancının insanın davranışlarındaki olumlu etkisi...
Allah'a İmanın İnsan Hayatına Tesirleri Nelerdir?
Allah'a inanan ve O'na sevgiyle bağlanan insanın mânevî ufku kâinat kadar geniş, huzûru ve neş'esi Cennet bahçesi gibi daima taze ve ölümsüzür. Gözlerinde îman nuru parlar, sözlerinde hakikat, sevgi ve neş'e çağlar. İş ve hareketlerinde ahlâk, vekar ve isabet göze çarpar. O, insanları hilkat itibariyle kardeşi bilir, onlara lütuf ve merhamet gözüyle bakar. Şefkatlidir, insanların dertlerine bir karşılık beklemeden koşar. Boynu büküklerin gönlünü alır, yetimleri bağrına basar. Kâinatla ve içindeki varlıklarla ünsiyet içindedir. Tanış gibidir. Hiçbir hâdise, onu korkutmaz, gözünü yıldırmaz. Kalbindeki îman kuvveti ile kâinata bile meydan okuyabilir. Allah'ın kendisine bahşettiği nimetlerden O'nun iradesine uygun şekilde faydalanır ve tadar.
Ölümden korkmaz. Zira, ölümü bir hiçlik ve yokluk kuyusu değil, hakikî hayatın ve ebedî saadetin başlangıç kapısı kabûl eder. Dünyada kendini misafir bilir. Misafirhane sahibi olan Allah'ın rızâsı ve izni dairesinde yer, içer ve rahatla yaşar. Misafirlik müddeti bitince de bu misafirhaneden huzurla ayrılıp ebedî mekânına gider. Allah'a inanan ve sevgiyle bağlanan kimse, inançsızlığın verdiği korkunç ızdırap ve elemlerden kurtulur. Allah'a inanan kimsenin, kendine de, başkalarına da hiçbir zararı dokunmaz. Kanunun olmadığı yerlerde bile Allah'ın onu her an gördüğü inancı, işlediği kötülüklerin cezasız kalmayacağı korkusu, onu kötülüklerden alıkor. Değil kötülük, bil'akis elinden geldiğince herkese iyilik yapmaya, faydalı olmaya çalışır. Ruhunu iyi düşüncelerle doldurur, yüksek ahlâka erer, içinden kötü hisleri kovar. Allah'a inanmak ve O'na bağlanmak, insanı aynı zamanda gerçek hürriyetine kavuşturur. Zira her şey'in Allah tarafından yaratıldığını bilen insan, yaratıklara değil, yaratana kul olur. Mahlûkattan değil, Hâlıkdan korkar. Yalnız Allah'a güvenir, dayanır, O'ndan ister, O'na sığınır. Kula kul olmaz. Kimseye el açıp dilencilik ve dalkavukluk yapmaz.
Ha şunu da belirtmeliyiz ki; insan kendi öz iradesiyle inanırsa; hiçbir zorluk veya tehdit altında olmadan, hiçbir menfaatin gelişi ya da kaybolması söz konusu olmadan inanması gerekir. Kişinin kendi iradesi dışında zorla Kelime-i Tevhidi söylemesi hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü kişi burada doğruluğuna inandığı için değil, oluşan tehdit ya da beklediği bir menfaat nedeniyle Tevhid Kelimesi'ni söylemiştir.
İman iki kısma ayrılır: İcmali iman, Tafsili iman
İcmali iman: Hz. Muhammed'in Vahiy'le Allah'tan alıp bize haber verdiği bütün her şeye topluca iman etmektir. Bir kişi "Allah'tan başka ilah olmadığını ve Hz. Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğunu" tasdiklerse, o icmalen iman etmiştir. Söyleyiş tarzı "Lailahe illallah, Muhammedun Resulullah"tır.
Tafsili iman ise; Hz. Muhammed(s.a.v.)'in, Vahiy'le Allah(c.c.)'tan alıp bize haber verdiği bütün her şeyi, delilleriyle tafsilatlı bir şekilde öğrenip ona iman etmektir. Örneğin imanın şartlarını tek tek bilip ona inanmak, neyin helal, neyin haram olduğunu bilip inanmak, Allah'ın emir ve yasaklarını tek tek öğrenip ona inanmak gibi. Ehli Sünnet vel-Cemaat'ın meşhur altı iman şartı hepimizin malumudur.

Allah'a inanmak, Meleklerine inanmak, Kitaplarına inanmak, Peygamberlerine inanmak, Âhiret gününe, (öldükten sonra dirilmeye) inanmak, Kadere, (hayır ve şerrin -kul irade sahibi olmakla beraber- Allah tarafından yaratıldığına) inanmak.
Oysa görüyoruz ki Allah'a inandığını söylediği halde şu veya bu şekilde O(c.c.)'nun sıfatlarından, kanunlarından herhangi birini inkar edip, mü'min olduğunu iddia edenler vardır. Hakeza bazıları da, Allah'a inandıkları halde Allah'a has sıfatları başkalarına verirler.
Bu açıdan baktığımızda görürüz ki İslam, inanç açısından insanı dört kısma ayırır. Mümin, münafık, müşrik ve kafir.

Mümin:
Allah'a, gönderdiklerine, emrettiklerine, nehyettiklerine kısaca bize bildirdiği her şeye tam bir teslimiyetle iman eden kişidir.

Münafık:
Görünürde mü'min, ama kalbine imanı yerleştirmemiştir. Müslüman gibi yaşar, onlar gibi görünür ama farklı ortamlarda yalnız kaldığında küfrünü ortaya koyar. Kısaca şunu diyebiliriz ki; zahiren mümin, batınen kafir olan insanlara münafık denir.

Müşrik:
Allah'a inandıkları halde ona eş koşanlar. Bir başka tabirle, "sıfatta, nizamda, kanunda, yaratıcılıkta ve buna benzer sadece Allah'a mahsus herhangi bir sıfatta O'na eş tutanlar." Örneğin öldürmek ve diriltmek Allah'a mahsustur. Biri çıkıp da bu sıfatları başkasına has kılarsa şirk koşmuş olur. Buna benzer kanun ve nizamda herhangi bir beşeri kanunu İslam'la eş değerde tutmak ya da İslam'dan daha iyi görmek de şirktir. Maide 44. ayette; "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir" denilmektedir. Her ne kadar bazı ulemalar buradaki hükmetmeyi itikad etme, yani inanma anlamında alsalar da, esasen hüküm çok açıktır. Eğer biz de burada hükmetmeyenleri itikad etmeyenler olarak da ele alsak, yine de beşeri bir sistemi İslam'a tercih ettikleri için Allah'a şirk koşmuş oluyorlar, bunda hiçbir şüphe yoktur. Allah'ın kanunuyla hükmedebilecekleri halde beşeri sistemleri tercih eden idareciler, her ne kadar Müslüman olduklarını ifade etseler de, bunlar müşriktir. Zaten İslam'ın ilk gelişi sırasındaki müşriklerin haline baktığımızda bugünkü müşriklerle aralarında pek bir fark yoktur. Onlar da Allah'a inanıyorlardı, ama atalarından kalma sistemin değişmesine karşı çıkıyorlardı, tıpkı bugün atalarının izinde gidenler gibi!...

Kafir:
Allah(c.c.)'tan gelen her şeyi ya da bir kısmını inkar edenlerdir. Bunları da iki kısıma ayırabiliriz.
Birincisi; her şeyi inkar ederler, Allah(c.c.)'a ve ondan gelen hiçbir şeye inanmazlar. Ne O(c.c.)'nun varlığına, ne O(c.c.)'ndan gelen hükümlere, ne peygamberlere ve ne de ahiret gününe iman etmezler.
İkincisi ise; Allah'a inanırlar ama O(c.c.)'ndan gelen bazı şeylere inanmazlar. Örneğin ahiret gününe inanmazlar, ya da namazın, zekatın, haccın farziyetine inanmazlar. Kimileri de Allah(c.c.)'a inanır ama İslam dinini sadece vicdani bir mesele olarak görürler. Bu da küfürdür.
Allah'a iman çok önemli ve de her şeyin başı olduğu içindir ki Kur'an-i Kerim'de tam 2800 defa geçmektedir. Bu bağlamda biz mü'minler, imanın bu şartını çok iyi anlamalı ve ona layık doğruluğu yaşamalıyız.         

Kayıtlı